Normal şartlar altında bugün yazı yazmayacaktım; bilgisayarım da yanımda yok telefon ekranından karalayacağım, ama yapmadığım şey değil. İmla hatalarım olursa affola, düzeltilecektir.
Beni bu denli yazmaya iten şey ise Mustafa Sarı isimli akedemisyenin TEDx konuşması oldu. Linki aşağıya ekliyorum;
Daha önce yerli yabancı pek çok TED konuşması izledim. Bana göre internet dünyasına sunulan en güzel imkanlardan birisi. Ama bu denli etkilendiğim konuşma sayısı 5’i geçmiyor.
Konuşmanın tamamından bahsetmeyeceğim, izlemenizi şiddetle öneririm. Özetle daha önce adını dahi duymadığım Van Gölü’nde bulunan inci kefaline adanmış bir ömür. Mustafa Hoca nesilleri tehlikeye giren inci kefalleri için araştırmalar yapıyor. Bürokrasinin her adımıyla mücadele veriyor, kaçak balıkçılarla, köylüyle, eğitimli eğitimsiz herkesle uğraşıyor. Yeri geldiğinde canını tehlikeye atıyor. Bireysel zenginliğini bir kenara bırakıyor ve kendisini tam anlamıyla bu balık neslinin yaşam mücadelesine adıyor. İzleyiciler yer yer kahkaha atsalar da benim gözyaşlarıyla izlediğim bir yaşam öyküsü oldu.
Çok şey sorgulattı. Birincisi hayatta reddedilmeyi ne kadar göze alıyoruz? Kendimi düşündüğümde reddedilmek içten içe en korktuğum şeylerden birisi. Sürekli bir onaylanma ihtiyacım var. Bazen reddedilmeyi geçtim, reddedilme ihtimalimi dahi göz önünde bulundurarak vazgeçtiğim şeyler oluyor.
Mustafa Hoca bu süreçte başarıya ulaşana kadar bir değil on değil, defalarca kez reddediliyor. Reddedilmekle kalmayıp dava ediliyor. Dava edilmekle kalmayıp tehdit ediliyor. Peki vazgeçiyor mu? Hayır.
Tüm kişisel gelişim kitaplarında, seminerlerinde, eğitimlerde geçer “sen yolunda kararlılıkla ve azimle yürüdüğün zaman hayat da sana yardım eder.” Mustafa Hoca’nın öyküsünde de çok yoğun mücadelelerden sonra taşlar yerine oturmaya ve sonuç vermeye başlıyor.
İkinci konum, hayatta pek çok kez “ben üzerime düşeni yaparım” demek yerine “ben ne yapabilirim ki” diyoruz. Dünyamızı, çevremizi değiştirmek için hiçbir çaba sarf etmiyoruz. Mustafa Hoca gibilerin sırtına binmiş, elimizi taşın altına sokmadan, sürekli birilerinin yoğun mücadelelere göğüs germesini ve bizim için bir şeyler yapmasını bekliyoruz. Hayır! Hepimiz bu dünya için, insanlar için, açlıkla mücadele verenler için, ekosistem için, sokak hayvanları için, doğa için bir sürü şey yapabiliriz. Söylenip şikayet etmek ve üzülüyormuş rolü yapmak yerine, bir şeylere öfke duymak, siyasilere nefret saçmak, cehalete kızmak yerine enerjimizi “ben birey olarak ne yapabilirim” konusuna harcayabiliriz.
Üçüncüsü, stratejiler. Mustafa Hoca bir yerden tutturamayınca aynı yöntemle diretmiyor. Düşünüyor, yeni yöntemler keşfediyor. Kimi zaman topluma ve çevreye kimi zaman bilime sarılıyor. Ama sürekli dersler çıkartarak ilerliyor ta ki bir şeyleri değiştirene kadar.
Mustafa Hoca’nın öyküsü beni çok düşündürdü, ilham ve enerji verdi. Güç verdi. Yapmamız gereken çok şey var. Bunu dünyaya borçluyuz. Bir kişi ile başlıyor her şey.
“Koşan elbet varır; düşen kalkar;
Kara taşkan su damla damla akar,
Birikir, sonra bir gümüş göl olur;
Arayan hakkı en sonunda bulur”
Tevfik Fikret
Instagram: @yazarkarga
Soru ve görüşleriniz için; İletişim sayfasından ya da yorum kısmından bana ulaşabilirsiniz.