Z Raporu: Tanışıyor Muyuz? Hayır!

Oraya buraya saçılmış bazı notları derleyip toplamanın en güzel yolu Z Raporu olacak. Hadi bakalım paylaşalım;

Modern Family

Fonda, Modern Family dizisindeki Jay Pritchett’ın en sevdiği parça olan Midnight Train to Georgia eşliğinde yazıyorum. Bu ara döne dolaşa bu parçayı dinliyorum. Aklıma dizide çaldığı sahne geliyor ve gülümsüyorum.

Dizide Jay karakteri tüm ailesiyle birlikte şık ve yer bulmanın çok zor olduğu bir restauranta gitmek ister. Hayalini kurduğu ve sabırsızlandığı bir yer… Ama önce eşi çok geç hazırlanıp verem eder, sonra bütün aile çeşitli olaylarla rezervasyon saatini kaçırttırır. İçeri alınmaz hatta Gloria yüzünden kovulurlar. Restaurantın yakınındaki sokak tacocusunda ailece taco yerler. Jay “belki de çok aç olduğu” için bu yemeği hayatının en güzel yemeği diye tanımlar. Midnight Train To Georgia çalmaya başlar. Tüm aile birlikte bu parçaya eşlik eder ve izlerken sizin bile ağzınızda güzel bir tat bırakır.

Modern Family dizisini ilk izlediğimde Blog’da yazısını yayınlamıştım, sonra defalarca kez izledim. Son izleyişimde bana hiç beklemediğim bir “AHA!!!” an’ı yaşattı. Diziyi ilk izlediğimde favorilerim Cam, Gloria falandı. Jay’i fark etmemiştim bile. Aslında dizi hiç değişmedi, karakterler de öyle; ama sanıyorum zamanla ben değiştim. 🙂 Favorim Jay olarak değişti.

Net çizgileri olması; ama yaşına rağmen bazı taraflarını törpülemeye çabalaması, insanlara bayılmaması ve bunu rahatlıkla hissettirmesi, rafine zevkleri, bir an’da içinden bir pamuk çıkması, doğal komik yapısı…

Hayatı düşündüm, birini tanımak ne kadar zor! İnsan olmak nasıl zor. Kendimizi tanımak bile ömürlük bir mesele. İnsanlar katman katman. Bazen sıkı sıkıya bağlanman, bazen de yıllardır tanıdığın kişiden kopup gitmen an meselesi.

Puslu Kıtalar Atlası

Ne tuhaf bir romandı Puslu Kıtalar Atlası. Sana dayatılanlardan ve hayat dertlerinden sıyrılıp “yaşadım” diyebilmek çok kolay bir şey değil, sürüklenip gidiyoruz çoğumuz. Kitabın maceraya teşvik eden bir tarafı var. Şu satırların hepsi bana güç veriyor;

Ey kör! Aç gözünü de düşlerden uyan. Simurg’u göremesen de bari küçük bir serçeyi gör. Kaf Dağına varamasan bile hiç olmazsa evinden çıkıp kırlara açıl; böcekleri, kuşları, çiçekleri ve tepeleri seyret. Bırak dünyanın haritasını yapmayı! Daha hayattayken bir taşı bir taşın üstüne koy. Gülleri ve bülbülleri göremeyip gün boyu evinde oturan adam dünyanın kendisini hiç görebilir mi?

Sana izin veriyorum, git. Git ve benim göremediklerimi gör, benim dokunamadıklarıma dokun, sevemediklerimi sev ve hatta, bu babanın çekmeye cesaret edemediği acıları çek. Dünyadan ve onun binbir halinden korkma.

Yaşanılanlar, görülenler ve öğrenilenler ne kadar acı olursa olsun, macera insanoğlu için büyük bir nimetti. Çünkü dünyadaki en büyük mutluluk, bu dünyanın şahidi olmaktı. 

Rendekar(Descartes) yanılıyor: Düşünüyorum; ama sadece ben var değilim. Düşündüğüm için asıl sizler varsınız; sizler ve içinde yaşadığınız dünya.

Sadece son satırlara bir itirazım ya da eklemem olacak; düşündüğümüz değil, düşünmediğimiz anlarda varız en çok.

Gülünç Bir Adamın Düşü

Bir yürüyüşüm esnasında Dostoyevski’nin Gülünç Bir Adamın Düşü kitabını dinledim. Aslında bana Puslu Kıtalar Atlası’nı hatırlatan bir kesiti vardı; Peki ne demektir düş? Ya hayatımız, o da bir düş değil mi?

Bizim dünyamızda gerçeğe sadece acıyla ve acıdan geçilerek ulaşılabilirdi. Bizim sevgimizde bile bir parça acı vardır. Zaten biz başka türlü sevmeyi de bilmeyiz.

Yapmamız gereken tek şey, başkalarını da en az kendimiz kadar sevmeyi öğrenmektir. Hepsi bu. Bakın o zaman dünya nasıl bir anda değişiyor. milyarlarca kez tekrarlanmış, milyarlarca kez yazılmış çok eski bir gerçektir bu yine de tekrarlamalı bunu. Yaşam bilgisi yaşamın kendisinden, mutluluğun tanımı mutluluğun kendisinden daha önemlidir.

Dünyayı düşündüğünüzde hangisinin daha ağır bastığına inanıyorsunuz sevgi mi yoksa nefret mi? Mutluluk mu yoksa acı ve keder mi? Bir yoga dersinde eğitmen sevginin en güçlü enerji olduğunu söylemişti.

Sevgi kendi sınırsız kaynağımıza ulaştığımız bir duygu durumu. İlk önce bu duyguya sırtımızı dönüyoruz bazen. Ama güçlü ve şifalı bir his. Kaynağın bizde olduğunu, kimsenin elimizden alamayacağını ve bir şeyleri severek önce kendimize iyi geldiğimizi bilirsek belki sevgiyi serbest bırakmamız kolaylaşır. Belki de kaybetme korkuları olmadan, gerçek anlamda sevmeyi öğrendiğimizde, Dostoyevski’nin yazdığı “bir parça acı” da kaybolur ve sevgi sadece kendi güçlü enerjisiyle varlığını sürdürüp hayatı dönüştürür.

Kitaptan sevdiğim bir pasajı daha eklemek isterim;

Ne kadar okuyorsam ne kadar öğreniyorsam o kadar gülünç biri olduğumun farkına varıyordum. Öğrendiğim tüm bilgiler, incelediğim tüm bilimler bunu bana ispatlamak üzerine kurulmuştu adeta. Günlük hayatımda da buna benzer şeyler yaşıyordum, karşılaştığım her insanda yaşadığım her ilişkide bu yönüm bir tokat gibi suratıma çarpıyordu.

Bir arkadaşımla uzun uzun müzik sohbeti yaptık. Bu aralar Matilda’dan “When I Grow Up” parçasını bol bol dinlediğini söyledi.  Şarkının bir kısmında;

“Ve ne zaman büyürsem, bilmem gereken tüm soruları cevaplayacak kadar akıllı olacağım.” cümlesi geçiyor. 🙂 Gülünç Bir Adamın Düşü’ndeki satırlara götürdü beni. Büyüdükçe, bildikçe, öğrendikçe cevapsız sorular çoğalıyor. 🙂

Yürüyüş

Mart ayım doğa yürüyüşleriyle devam ediyor. Yürürken Storytel’den, Yürümenin Felsefesi’ni dinlemeye başladım. Nietzsche’nin saatlerce yürüdükten sonra yazdığı kitaplardan bahsediyor.

“Sabahları ortalama bir saat, öğleden sonraları üç saat hızlı adımlarla hep aynı yolda yürüyorum. Bu yol tekrarları katlanır kılacak kadar güzel.” Nietzsche’nin yolu kadar güzel mi bilmiyorum; ama (ya da belki daha güzel de olabilir) ben de hemen hemen her gün aynı yolda yürüyorum. Bazen doğaya ve düşüncelerinize kulak kesildiğinizde hele de yazmayı seviyorsanız, yürüyüş sonrası onlarca satır yazmak mümkün gerçekten.

Bu kitaplar, şarkılar, diziler, müzikallerle giden yazıya bir şiir ile veda edeceğim.

“Yağmur gibi düşüyorum,

Ama su gibi akıp, güneş gibi parlayacağım.

Her şey zaman alır ve iyi olacağım(tekrar)” Dika Agustin

Hizmetler: Koçluk almak ister misiniz?

Soru ve görüşleriniz için; İletişim sayfasından ya da yorum kısmından bana ulaşabilirsiniz.

3 Replies to “Z Raporu: Tanışıyor Muyuz? Hayır!”

  1. Çok aç olduğu için yediği taconun güzel gelmesi detayı çok güzeldi. Hayattan böyle zevk ve haz aldığımız anlar çok değerli enfes bir detay. Hissetmede iyileştiğimiz duygularımızı ölçülü yönetebildiğimiz sana, bana ve hepimize bahşedilen bu hayatı doya doya seve seve yaşayabilmek arzusuyla kargacım..

Biraz da siz kar(g)alayın!

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.