Londra’da 6 Ay – Soru & Cevap

Gidebilir miyim, alışabilir miyim, öyle mi böyle mi derken Londra’da altı ay bitti. 🙂 Geldiğimde Londra’da İlk Hafta – Faydalı Bilgiler yazısı yayınlamıştım. Şimdi fikirlerim, hislerim biraz daha demlendi ve ben de tecrübelendim. Instagram’da(@yazarkarga] Londra’da 6 ay yazısı yazacağımı belirterek, sorularınız varsa paylaşmanızı istemiştim. İletenlere çok teşekkür ederim. Bu yazıyı hem kendi hislerimi hem de bu soruları baz alarak yayınlayacağım. Tek başlık altında birden fazla soruyu yanıtladığım oldu.

Soruların bazıları gezi planlarınız ya da Londra’ya taşınma ihtimalleriniz ile ilgili daha kişisel sorulardı. Onları bu yazıda yanıtlamam doğru olmayabilir. Mesaj ile iletişime geçerseniz ve bildiğim bir konuysa yardımcı olmaya çalışırım. 🙂

4 günlük rota yazısını da aşağıya bıraktım;

Londra’da Gezilecek Yerler – 4 Günlük Rota

Londra’da 6 ay
Londra’da 6 ay

Zen Hikayesi

Yazımın detaylarına geçmeden, daha önce 10 Harika Zen Hikayesi yazısında yazdığım bir hikayeyi alıntılayacağım;

İki adam bir Zen ustasını ziyaret eder. İlki der ki “Bu kasabaya taşınmayı düşünüyorum. Nasıl bir yer?”

Zen ustası sorar: “Eski şehrin nasıldı?” Adam cevap verir: “Korkunçtu. Herkes nefret doluydu, nefret ettim.” Bunun üzerine Zen ustası şöyle der: “Bu kasaba da hemen hemen aynı bence buraya taşınmamalısın.”

Birinci adam gider ve ikinci adam gelir. “Bu kasabaya yerleşmeyi düşünüyorum. Nasıl bir yer?” Zen ustası sorar: “Eski şehrin nasıldı?” 

“Harikaydı. Herkes arkadaş canlısıydı ve ben mutluydum. Ama bir değişiklik istiyorum.”

Zen ustası şöyle der: “Bu kasaba da hemen hemen aynı. Bence burayı seveceksin.”

Benim 15-20 yıl boyunca İstanbul ile ilgili en çok dile getirdiğim şey; “İstanbul’a aşığım, İstanbul’u çok seviyorum.” cümleleridir. İstanbul’a yerleştiğim andan beri hep sevdim.

Gelmeden Londra ile ilgili çok fazla şey okumuştum. İyiler kadar kötü ve hatta felaket yorumlar da vardı. Ki herkes kendi çerçevesinden, penceresinden haklıdır.

Ama burdaki en zor günümde bile sorunun Londra olduğunu düşünmedim. Şu altı ay için yorumlarsam “Londra’ya da aşığım, çok seviyorum.”

Londra’ya Ne Amaçla Geldim, Neler Yapıyorum?

Aslında bu konu ekseninde pek çok soru sorulmuş. Hakkımda, sayfasını buraya bırakarak bazı bilgileri aktaracağım;

  • İstatistik mezunuyum, hiçbir zaman bölümümle ilgili bir iş yapmadım. 2010-2022 yılları arasında Global bir Sigorta şirketinde Operasyon & Satış ekiplerinde görev aldım.
  • Planım 2020 Mayıs ayında çalıştığım şirketten 3 aylık “yenilenme izni” alıp Londra’ya dil eğitimine gelmekti. Genel müdür yardımcısı dahil olmak üzere tüm onaylarım alınmış ve dil okulum ayarlanmıştı. Fakat malum Mart ayında pandemi patlak verdi.
  • Çalışmayı sürdürürken, 2021 yılında Profesyonel Koçluk eğitimi aldım ve eş zamanlı olarak blog yazmaya devam ediyordum.
  • Daha önce turistik geziler dışında bir yurt dışı yaşam deneyimim olmamıştı. Hayatımda en çok istediğim şeylerden biri özellikle Avrupa’nın bir şehrinde lokal biri gibi yaşamak, o deneyimin beni nasıl dönüştüreceğini görmekti. Ama açıkçası çoğu zaman bu trenin çoktan kaçtığını düşünüyordum.
  • İş hayatındaki pek çok insan gibi mevcut durumun içinde sıkışmış debelenirken, IELTS çalışmaya ve yurt dışında master yapmaya karar verdim.(bu konuda tatlı bir hikayem var. Bana karar aldıran şey 3 işaretti ama bu uzun bir yazı konusu. 🙂  Bir gün Çekim Yasası 2.0 gibi bir yazı yazarsam anlatırım.)
  • Ailem ve sosyal çevrem Türkiye’de olduğu için Londra’ya keskin bir yerleşme kararıyla gelmedim. İngiltere‘de master genel olarak bir yıl ve yüksek lisans sonrası iki sene iş arama izni sağlıyor. Sponsorlu bir iş bulursanız burada kalıp konuyu vatandaşlık almaya kadar götürebilirsiniz. O kısımları biraz hayatın akışına bırakmış durumdayım. Yavaş yavaş hayallerimi şekillendirip kendime rota oluşturacağım; ama şimdilik adım adım gidip masterı bitirmeye odaklıyım.
Soho Londra
Soho Londra

Neden İş Değil Yüksek Lisans?

Hayatımın hiçbir döneminde yurt dışında iş aramadım. Türkiye’de de pek aradığım söylenemez ki 12 sene aynı şirkette çalıştım.

Kurumsalda çalışmaya kesinlikle es verme ihtiyacım vardı. X şirketinden y şirketine geçmek değil, komple o çemberin içinden çıkıp bir süre “durmak” ve kendime yeni alanlar açmak istiyordum. Potansiyelimi yansıtabileceğim başka işler, keyif alarak da para kazanılabileceğine dair bir inancım var.

Bu es daha önce istifa eden bir arkadaşımın deyişiyle “bilgisayarı resetlemek” gibi. Bazen hala rüya gördüğümü düşünüyorum.:)

Ama tabii ki genel olarak mantık çerçevesinde yaklaşıyorum. Elimde emeklilik/sigorta sektörüne dair ürün bilgileri ve kayda değer bir tecrübe var. Dijital Pazarlama alanına dair bilgimi büyütmeye çalışıyorum. Günün sonunda bu ve benzeri yetkinliklerimi harmanlayıp hangisini kullanarak daha “konforlu” bir hayat kazanabiliyorsam ona yönelirim.

Londra’da 6 ay
Londra’da 6 ay

Londra’da En Mutlu Anlar

Aslında bunları düşünmek çok keyifli geldi. Zaman zaman yeni yıl hedeflerini yazarken de seneyi gözden geçiririm. Aşağıda göreceğiniz gibi bazıları çok basit, saçma maddeler. 🙂  Ama yazarken hala yüzümü güldürüyorlar. 🙂

1)Greenwich’te google.maps’in içine düşmek

Yukarıda da geliş hikayemden kısaca bahsettim, masterdan yıllar önce de Londra’ya gelmeyi hayal ediyordum ve en çok baktığım görsel Greenwich görseliydi. Kalacağım yeri de Greenwich yakınlarında tutunca, İstanbul’dayken her gün Google.maps‘te sokak sokak gezmeye başlamıştım.

İlk geldiğim hafta Queen’s House’un bahçesinden bakarken telefon ekranında deli gibi incelediğim yerlerin içine düştüğümü fark ederek duygulanıp mutlu olmuştum.

2)İşten kabul alınca

Ben Londra’ya iş hayatına es verme amacıyla geldiğim için ilk etapta iş arama isteğim hiç yoktu. Zaten burada haftalık 20 saat çalışma iznim var ve şu an bulabileceğim işler çok çok sınırlı.(ağırlıklı olarak yeme&içme sektörü gibi alanlarda bulunabilir)

Üniversite’nin ilk haftası kendi üniversitem sosyal medya ekibi için bir ilan çıktı. “İngilizce mülakata hazır mıyım?” diye düşünüyordum, ama işin sosyal medyayla ilgili olması beni inanılmaz heyecanlandırmıştı.

Kendini tanıtan bir dakikalık eğlenceli video çekmeni istiyorlardı, sonrasında yazılı ve sözlü mülakat vardı.

Bu işten kabul alınca baya kabul dansı yapmıştım. 🙂 Uzuuuun süre neredeyse hiç iş olmadı gerçi, ama şu aralar istediğim noktaya evrildi.

3)Kar yağdığı gün

Bir Pazartesi uyandım, her yer bembeyazdı, okul yoktu ve çıkıp çıkmama ikileminde kalıp içimden “Pazartesi işin gücün yok ve bir daha ne zaman denk geleceksin?” deyip Greenwich sokaklarında masalsı bir gezi yapmıştım. Katıksız mutluluktu.

Z Raporu: Karlı Londra-Podcast-Wednesday

Karlı Londra
Karlı Londra

4)Telefon ile adres aramam gerekmediğinde

Yeni bir mahalleye taşınmak bile alışma süresi gerektirirken, yeni bir ülkeye yerleşmek emeklemeye dönmek gibi bir şey. Yılların rutinlerini bıraktığım için ilk haftalarda her şeyin yeni olması hissinden çok yorulmuştum.

Google.maps burada elim kolum gibi. Türkiye’de neredeyse hiç kullanmazdım. Burada yürüme mesafesi hesaplamak için, restaurant rezervasyonu yapmak için, metro/otobüs duraklarına bakmak için, kısacası her şey için kullanıyorum. Google.maps’e ihtiyaç duymadan rotamı bulduğum bir gün gülüp kendi kendimi tebrik edip mutlu olduğumu hatırlıyorum. 🙂

5)Lindy Hop Workshop’u

Londra’da lokal deneyimler için listemde olan bazı kurslar, aktiviteler vardı. Yogaya gitmiştim, ikinci deneyimim ise Lindy Hop dansına gitmek oldu. Belki son bir senede bu kadar eğlenmemiştim. En mutlu olduğum günlerden biriydi.

Londra’da 6 ay
Londra’da 6 ay

6)Bölüm canavarı: Banka hesabı açınca!

Londra’ya gelmeden önce Revolut’ta hesap açmıştım. Ama Revolut bizdeki Enpara gibi bir banka uygulaması. Kredi notu veren daha ciddi bir banka hesabı açmam iki ay sürdü. 🙂 Başta ben epey savsakladım, sonra ise bankalar türlü türlü şeyler isteyip beni yıldırmıştı ki banka hesabımı açıp kredi kartımı elime aldığımda “tamam şimdi Londoner oldun” dedim. 🙂

7)Noel dönemi

İş hayatım boyunca yılın son çeyreği en yoğun dönemdi ve “yılbaşında izin almak” gibi bir lüksümüz olmuyordu. Londra’da Noel esintileri Kasım başında başladı ve sürekli çıtayı yükselterek devam etti. Işık tasarımlarına, özenlerine, coşkularına o kadar hayran kaldım ki unutamayacağım bir dönemdi.

8)Hayal Panomun İçinde Koşarken

2020’de yaptığım hayal panosunda Bibury ve Edinburgh görselleri vardı. Edinburgh’ya hala gitmedim; ama Cotswolds gezisiyle Londra’nın tatlı mı tatlı köy ve kasabalarını gezerken hayalimin tam da içinde Bibury’de koşmak en mutlu olduğum anlardan biriydi.

Aslında Londra’da her yeni keşifte, beni hayran bırakan her sokakta;  mutluluk ve şükran hissettim. Ablamla ilk kez Bao’da oturup leziz leziz yemek yediğimiz gün, Circolo’da kahkahalar attığımız gün, Fazıl Say konserinden sonra oturup bir şeyler içtiğimiz Madison, delicesine yağmurlu bir andan sonra hayatımdaki en güzel gün batımına denk geldiğim sahne…

Ama tıpkı Mutluluk Bilimi-Para ve Başarı Mutlu Eder Mi? yazısında bol bol geçtiği gibi insan belirli süre içinde eski mutluluk düzeyine dönüyor.

Londra’da 6 ay - Bibury
Londra’da 6 ay – Bibury

Londra’da En Mutsuz Eden Konular

En mutlu anlarımı yazdım. Biraz da Londra’da 6 ay beni mutsuz eden konu ve olayları hatırlayacağım.

1)Rüyalarım

Tuhaftır ki beni burda en mutsuz eden anlar gerçeklerden ziyade olmamış olaylardı. Kaygılarım, korkularım ve tüm bunların tesiri altına giren bilinçaltım, rüyalarım… Birkaç gece kabus gördüm; ama biri öyle bir kabustu ki uyandığımda ağlamıştım. Bütün günü de ağlayarak geçirdim. Zaten ilk haftalar oturduğum yerde ağladığım da oldu. Yogada mata oturmuşum, bir anda gözlerimden yaşlar süzülüyor mesela. 🙂

Not: O dönem psikologla görüşmüştüm. Kendi kendinize debelenmeye çalışmak zor. Kaygılarım hala var; ama şu an beni paralize edecek boyutta değiller.

2)Türkiye’den haberler

Londra’ya geleli altı ay oldu, bu süre zarfında bir gün sabah 6:30’da uyanıp telefona baktım, burdan bir arkadaş “babam haber verdi İstanbul’da çok büyük deprem olmuş” yazmıştı. Anında ailemi görüntülü aradım. O  beş saniyede aklımdan geçen tek şey “telefonlar düşmeyecek” korkusuydu, babam telefonu açtığında hüngür hüngür ağlamaya başladım. Düzce’de deprem olmuştu.(Üniversiteye kadar Kocaeli ve sonra da İstanbul’da yaşadığım için deprem korkum var.)

Bir gün ablam yazdı, o gün İstiklal’deydi. “İstiklal’de bomba patladı, haberi görürsen korkma.”

6 Şubat için zaten ne söylenebilir? Sınav teslim haftama denk gelen kabus gibi üzerimize çöken bir dönem. On gün sonra Türkiye seyahatim vardı. Tek olmak, okuduklarım, gördüklerim üzüntüm kadar öfkemin de ağır bastığı bir zaman dilimi.

Özetle, ayrı olmak ve uzaktan haberler almak, sürekli tetikte olmak en çaresiz hissettiren şeylerden biri.

3)Evin gürültüsü

Londra’da kendime ait mutfağım, banyom var; ama öğrencilerin yaşadığı bir komplekste kalıyorum. Daha önce 3 yıl yurtta kalıp(çok severim yurt hayatını), 4 kişiyle aynı odayı paylaştığım oldu.

İş hayatım boyunca da hep açık ofis ve çok gürültülü iş ortamlarında çalıştım. Bu konuda duyarsızdım, ama gittikçe duyarlı hale gelmeye başladım.(yaşlanıyorum 🙂 ) Gürültü patırtıya hiç gelemiyorum. Ve yer yer sabahın 4’ünde çılgın gürültülere denk geldiğim için sinirimin oynadığı anlar yaşadım. Kulaklığın mucidine buradan selam olsun.

4)Sosyal çevre

Bu başlı başına bir yazı konusu ve belki de en başa yazılmalıydı. Şanslıydım ki burada daha önceden tanıdığım arkadaşlarım var. Londra bu anlamda tanıdıklarınıza ve tanıdığın tanıdığına rastlayabileceğiniz bir şehir. 🙂

Ama benim Türkiye’deki kor arkadaşlarımın çoğu 15-20 yılın üzerinde hayatımda olan insanlar. Kendimi introvert olarak tanımladığım için(çekingen değil, kelime olarak tam Türkçe karşılığı olmadığı için yazıyı bıraktım) fanusuma yeni yeni insanlar almak, sıfırdan sosyal çevre için uğraşmak, uyuşmadığın kişileri kırmadan elemeye çalışmak özellikle ilk iki ay yordu.

Şu an dengeye oturmuş durumda.

5)Bazı işlerin yavaşlığı

Yukarıda da yazdım, bir gün kar yağdı. Kaloriferlerim bozuktu, ne zaman yapılacağını sorduğumda “iki mühendis ile görüştük ama ne zaman olacağına dair bilgi veremiyorlar” dendi. 🙂 Yani şu olay Türkiye’de olsa hiçbir şey yapamasan bile en azından tribe girip sinirini atarsın. 🙂 Burda öyle bir seçeneğim olmadı. Elektrikli ısıtıcı vermişlerdi, ama haftalarca düzelmedi mesela. 🙂 Ki daha abuk sabuk örnekler yaşayan arkadaşlarım da var.

6)Londra’dan haberler

Başta da yazdım aslında, buraya gelmeden önce ve geldikten sonra pek çok kaygım vardı. Durduk yere bıçaklanan insanlar, metronun raylarına itilenler, gasp oranlarının yüksekliği, telefonu çalınanların videoları, gün ortasında bile bisiklet çalmaktan çekinmeyenler… Abartılı, abartısız pek çok yazı ve haber var. İlk haftalar bu konulara kapılıp sokakta tedirgin hissettiğim oldu. Zaten İstanbul’da yaşamış biri olarak hala arkamda adım sesleri duyduğumda vs. tetikteyim. Güvenli bulduğum semtlerde gezip, çok geç saatlerde eve dönmemeye çalışıyorum. Londra şu an bana ilk günler kadar güvensiz gelmiyor, neticede bana epey direnç kazandıran bir ülkede yetiştim; ama bir Danimarka şehri de değil. 🙂

Tüm bunların dışında özellikle ilk haftalarda her şeyin yeni olması üstünüze çöküyor. İş hayatından sonra sıfırdan okula dönmek ve sürekli bir şeyler öğrenmek zorunda olmak. Sınav teslim dönemi, ablamla gelip onu yolculadıktan sonra yaşadığım malankoli gibi anlar da aklımda. Bir de çok şükür sağlık sistemini kullanmam gerekmedi. Onun da kötü anlamda namını duymuştum. 🙂

Londra’da 6 ay
Londra’da 6 ay

Londra’da En Sevdiğim Şeyler

Londra’da 6 ay en çok kanımın ısındığı konuları bir çırpıda sıralarsam;

  1. Ulaşım ağı, kesinlikle İstanbul’dan sonra en kolay alıştığım konu. Bazen somut olarak alkışlamak istiyorum, o denli bir hayranlık. 🙂 Gerçi sıklıkla raylı sistem çalışanları eylem yapıyor, ama birilerinin hak arayabilmesi de gözüme çok batmıyor açıkçası. Denk gelirsem çift katlı otobüsün en ön koltuğunda yolculuk etmek de bayıldığım turistik aktivitelerden biri. 
  2. Mimarisi. Kısa ve net. 🙂
  3. Ücretsiz müzeleri. Aslında yine kısa ve net bir konu. Milyarlar kazanabilecekleri müzelerinin pek çoğu ücretsiz ve neredeyse hepsi dünya çapında.
  4. İstediğin anda sakin bir yere ulaşabilmek. Londra da kalabalık bir şehir. Özellikle Cuma-Cumartesi günleri bana İstanbul’u hiç aratmıyor. Ama sakin bir alana ulaşmak için büyük bir mücadele vermenize gerek yok. Ya da Doğan Apartmanı’nın terası gibi bir yere çıkmanız için mucizeye ihtiyacınız yok. Alalade bir gün, alalade bir sokağa girdiğinizde karşınıza muhteşem bir avlu, muhteşem bir bahçe çıkabiliyor. 
  5. Yeşilliğin ve parkların çokluğu. Sanırım şehrin yaklaşık %15’i yeşillik. Burada “park” adı verilen pek çok yer aslında Türkiye’deki koru ve bazen de ormanlara tekabül ediyor. Parklar tertemiz. 
  6. Aslında bunu büyük bir dezavantaj olarak yazanlar da var. Pek çok insanın turist ya da göç etmiş olması ve yabancılık çekmemek. Londra’da şunu fark ediyorum ki herkes kendince hayata tutunma ve göze batmama derdinde. Tam zamanlı bir çalışma hayatım olursa “ırkçılık” kavramını daha iyi analiz edebilirim; ama sokağa neyle çıkarsam çıkayım kimsenin şaşıracağını ve rahatsız olacağımı sanmıyorum. Herkes kendine odaklı.
  7. Muhteşem lezzetleri. “İngiliz mutfağı” diye bir şey varsa da ilgimi çekmiyor. Fakat Londra’da Tayvan, Arjantin, Hint, Brezilya, Türkiye aklınıza gelebilecek her çeşit mutfağı, her çeşit lezzeti bulabiliyorsunuz. Yeme&içme konusunda aşmış bir şehir. Eylül 2022’de 69 tane Michelin yıldızlı restaurant vardı. Avrupa’da genel olarak lüks/salaş restaurant fiyat ayrımı Türkiye’deki kadar keskin değil. Yani fiyat olarak çok uç restaurantlar var; ama genele bakarsak büyük bir oynama yok.
  8. Dilin ingilizce olması. İki günlüğüne Fransa’ya gittiğimde daha iyi anladım ki yaşamak için bir yere gidiyorsanız dilini bilmek çok önemli. Çünkü market kasasındaki kişiye bile o dili bilmediğinizi açıklamanız gerekebilir ve yorucu.  İngilizce konuşulan bir yerde olduğum için mutluyum. Aynı zamanda yine göç eden pek çok kişi sebebiyle “mükemmel konuşmalıyım” gibi bir baskı da hissetmiyorum.
  9. Meyvelerin lezzeti. Ürünler arasında fiyat uçurumu olmaması. “Lüks” olduğuna alıştığım ürünlerin aslında lüks olmaması.
  10. Her an bir festivale kutlamaya bahane araması. Gerçekten şehrin tantanası kutlaması bitmiyor. Cadılar bayramı bitiyor, Noel başlıyor; o bitiyor ışık festivali başlıyor; o bitiyor bahar bilmemnesi başlıyor. Müthiş hareketli. Ücretli ve ücretsiz olarak katılabileceğiniz aktivitelerin sınırı yok. İstediğiniz her şeyi servis eden bir şehir. Tadını çıkarabilmek sizin elinizde.
  11. “Hakkım yeniyor mu, önüme geçerler mi” gibi kaygıları hissetmemek. Burda da mutlaka başkalarının haklarına saygısız insanlar vardır; ama genel anlamda “hakkımın yenmesi” telaşını çok daha az hissettiğim bir yer. 
  12. İstanbul’a kıyasla insanlardaki gerilimin, tansiyonun düşük olması. Uzun uzadıya yazmaya gerek yok.
  13. Telefonun her şeye yetmesi. Tüm taşıtlarda, restaurantta, markette her yerde telefon ile temassız ödeme yapılıyor. Cüzdan, nakit, metro kartı vs. taşımaya gerek olmuyor. Bu konu Türkiye’de neden yaygın değil ya da yok bilmiyorum, ama en sevdiğim şeylerden biri.

Londra’da İklime Alıştım Mı?

Yine birkaç soru geldiği için detaylı yazacağım. Londra’da 6 ay tahminimin çok altında yağmur yağdı. Hatta bu konuda komik bir hikayem var, ilk geldiğimde hep yağmur yağacağını düşündüğüm için, “yağmur yoksa dışarı çık” gibi bir parola belirlemiştim. Neredeyse bir ay doğru düzgün yağmur yağmadı ve sonunda gezmekten yorulup “bu işin böyle olmayacağına” karar verdim. 🙂

Yağmur yağsa bile Londra havasını karanlık, kasvetli bulmadım, aynı günün dört mevsim gibi geçtiği pek çok zaman dilimine denk geldim.

Bir de henüz çalışmadığım ve çok rahat bir ders programım olduğu için sabahın ayazında, karanlığında yollara düşmek gibi parametlerim olmadı. Yeni geldiğim için şehire hevesim en üst seviyedeydi. Uzun yıllar kalsam bu kadar uzun kıştan, soğuktan içim bunalabilir.

İstanbul Mu, Londra Mı?

Birkaç kez sorulan sorulardan biri Türkiye mi, Londra mı? / İstanbul mu, Londra mı? Yaklaşık 100 parametreyi içeren Londra/İstanbul kıyaslaması yapsak muhtemelen 90 tanesinde Londra daha iyi çıkar. Ama duygusallık boyutu devreye girdiğinde tek madde için bile Türkiye/İstanbul diyebilirsin. 🙂 O yüzden yanıtlayamadım.

Londra’da En Çok Neyi Özledim?

Londra’da 6 ay içinde bile iki kez Türkiye’ye gittim. Önümüzdeki günlerde tekrar gideceğim. Annem ve babamla zaten ayrı şehirlerde yaşıyorduk ve bu süre zarfında epey görüşüp kaliteli vakit geçirdik. Hatta pandemide daha uzun süre ayrı kalmıştık.

O yüzden ablamla olan her konudaki arkadaşlığım dışında pek de bir şey özlemiyorum. Herkesin yerinde ve sağlıklı olmasına çok şükrediyorum. Yemek konusunda da bir hasret içinde olduğum söylenemez. Henüz Türk restaurantına vs. gitmedim. Dolapta şu an mantı, zeytin, salça, tulum peynir vs. her şey var. 🙂 En yakın arkadaşlarımdan biriyle geçen yıla göre daha çok buluştuk. 🙂 Görüntülü konuşmak da harika bir nimet. Minimal ve anlık özlemler elbette ki oluyor. Ama dramatize etmeden, olanın bitenin tadını çıkarma evresindeyim.

***

Eveeet Londra’da 6 ay göreceli olarak kısa ve uzun bir süre. Bu macerayı ve görüşlerimi özetlemiş oldum. Yazımı noktalamadan şunu söyleyebilirim, bir yeri sevip sevmediğinize kendi merceğinizden bakarak karar verebilirsiniz. Paris’ten tiksinen pek çok insana denk geldim; ama ben turist gözüyle aşırı seviyorum. O yüzden herhangi bir şehir için zihninizde iyi/kötü büyük beklentiler yaratmadan, objektif olarak şans verin.

Tüm Londra&Britanyaiçeriklerine ulaşmak için; Londra – Britanya İçerikleri: (Index)

Soru ve görüşleriniz için; İletişim sayfasından ya da yorum kısmından bana ulaşabilirsiniz.

4 Replies to “Londra’da 6 Ay – Soru & Cevap”

Biraz da siz kar(g)alayın!

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.