Londra-Paris Yolculuk Dramı :)

Genelde blogda keyifli, motive eden şeyler paylaşırım. Hayatımda yaşadığım en tuhaf yolculuğu da kendime anı olarak bırakmak istedim. Başlığı dram diye atıp yazıda olayı dramatize bir şekilde anlattığıma bakmayın, Avrupa Yakası Bülent Onaran tonlamasıyla okuyorum;

Komedi üzerinden zaman geçmiş trajedidir.

Paris Gezilecek Yerler – 3 Günlük Rota

Üzgünüz: Uçuşunuz İPTAL oldu!

Mart ayında Bordeaux’ya sabah uçağına yetişmeye çalışırken hayatımda ilk kez bir uçuşa bu kadar geç kaldım ve kapıya gittiğimde görevli “çok şanslısınız boardingi kapattık; ama pasaportunuzu görebilir miyim?” dedi, kapıyı tekrar açtı ve binebildim. Sanırım uçağın içinde yaklaşık 30 dakika rötar olmasının da konuyla bağlantısı olabilir. Yoksa boardingi açması bir mucize.

Neyse aynı hataya düşmemek için, Gatwick Havaalanı’ndan kalkacak olan Paris uçuşuma saatler önce gittim. Ben Londra’dan, ablam ise İstanbul’dan uçacaktı; paralel saatlerde Charles de Goulle havaalanında buluşacaktık. Pret’den kahvemi aldım, sosyal medyada keyifle vakit geçirip şarjımı hunharca kullanırken kapımı beklemeye koyuldum.

Uçağa bir saat kalmıştı ki telefonuma SMS geldi; “Üzgünüz Paris uçuşunuz iptal edildi.” Bir kadının “whaaaat?” diye telefonuna bakışından onun da aynı talihsiz SMS’e maruz kaldığını anladım. Diğer oturanlardan ses yoktu, onlar istediği yere uçabilen şanslı çoğunluktu. 🙂 Aynı anda hem bir sürü şey düşünüp, hem de hiçbir şey düşünemiyor gibiydim. Başımdan aşağıya dökülen kaynar su etkisi iyice kesinleşsin diye mailime baktım. Orada da detaylı bir mail vardı.

Bileti Easyjet’ten almıştım, aynı havaalanında en erken uçuş akşamdı ve aktarmalı olduğu için 9 saat sürecekti. “What” diye çığıran anne-kızın yanına gittim. “Paris uçuşunuz mu iptal oldu?” diye sordum. Onlar valizlerini de vermişlerdi ve benden de beter durumda sudan çıkmış balığa dönmüşlerdi. Ben onlara soru soracakken onlar bana soru sormaya başladı. Bulduğum ikinci uçuş ertesi gün saçma saatlerdeydi. Zaten 3-5 günlük bir gezi, bu kadar geç gidilir mi yahu?

Ablam ise uçaktaydı. Ailem Whatsapp grubuna “Uçağım iptal edildi. Şaka değil.” diye yazdım. Şaka olmadığını belirttim, çünkü böyle cıvık şakalarım da vardır. 🙂 Sonra Skyscanner’dan uçuş baktım ve bana bir buçuk saat mesafedeki Luton Havaalanı’ndan akşam 6:30 uçağına bilet buldum. O bileti aldım, zira böyle durumlarda hızlı kararlar vermem gerektiğine inanıyorum.

Bir iki ay önce yine Easyjet’ten uçağı iptal olan ve bilet ödemesiyle birlikte tazminat alan arkadaşımı aradım. “Trene binebilirsin” dedi; ama neden bilmiyorum, Londra-Paris treni aklımda 4-5 saat gibi kalmış. Sanırım Edinburgh ile karıştırdım. O esnada panikleyen ailemle de konuştum ki yarıya inen şarjım iyice erisin bitsin. 🙂 Yanıma da nasıl olsa Paris’e gidiyorum diye, İngiltere prizlerine uyumlu şarjımı almamıştım. Her neyse, hepsi bir ders…

Terminal Filmi

Baktım bu lanetli havaalanında daha fazla yapabileceğim bir şey yok kaderime razı gelip, “çıkıp Luton’a ya da bir süreliğine eve geçeyim” dedim. O esnada Türkiye’de olmayı çok özledim, “en azından bağırıp çağıranlar olurdu, ben de sinirimi atardım” diye düşündüm. Yalan değil düşündüm.

Sırt çantamla o taraf, bu taraf tüm ortamı tavaf ettikten sonra anlayabildim ki tüm kontrolleri geçtikten sonra öyle elini kolunu sallayıp seni alandan çıkarabilecek bir “ÇIKIŞ” yok.(Olayın şokuyla iq’m ne kadar sıfırlandıysa bu basit mantığı yürütmem epey zaman aldı) Information’a durumu anlattım, 50 numaralı kapıya gitmemi, oradan çıkaracaklarını ilettiler. Elime de bir kağıt tutuşturdular. Yine bir fasıl yürüyüp kapıya gittim, görevli herkesi çıkardıklarını tekrar Information’a gitmemi söyledi. 🙂 Şu an gülerek yazıyorum; ama o anlarda fiziki olarak midem bulanmaya ve göz yaşım gözümün ucuna gelmeye başlamıştı. 🙂 Kafamdaki başlıca soru; “ablamla buluşamayacak mıyız?”, ikinci çok temel soru ise “ya bu gerizekalı Easyjet akşam uçuşunu da iptal ederse?”ydi.

Kendime bir şarj dönüştürücü aldım. Telefona ihtiyacım olacaktı.

Diyalog İyidir!

Tekrar bir sabırla Information’a gittim, benimle aynı durumda 7 kişi daha vardı. Kimsenin suratı sirke satmıyordu, kimsenin panik bir hali yoktu. Kimse alakasız insanlardan öfkesini de çıkarmıyordu. Deli miydi bunlar?

Görevlilerin hepsi kadındı ve birbirleriyle şakalaşıp duruyorlardı. “Sen tek başına çıkarabilecek misin yolcuları?” “Bu zor görevi başarabilir misin?”

“Evet yapabileceğime inanıyorum!” Kendimi gülümsemeye zorladım. Cık olmayacaktı. Neyse kadın görevli yeşil fosforlu yeleğini giydi ve tüm nüktedanlığına devam ederek “Beni sakın kaybetmeyin, birlikte çıkacağız. Kaybederseniz burada kalırsınız!” dedi. Artık koyverip gülmeye başlamıştım.

İlerleyip tekrar pasaport işlemlerini geçtik.(öncelikli olduğumuz için sıra beklemedik) Sonra bagajını alması gereken iki kişiyi beklememiz gerekti. Ben de genç bir kıza “Ne yapacaksın?” diye sordum.

“Trainline’dan tren bileti aldım. İki saatte ulaşıyor, sık sık tren var. Ama bir saat önce orada olmak gerekiyor.” deyince yukarıdaki kadın misali “Whaaaaat?” diyesim geldi. Londra-Paris trenle 2 saatti yahu!!!

Doğrudan Trainline indirdim, saat 14:30’a tren biletimi aldım. Skyscanner’ı iptal etmeye uğraştım. Tren çok daha pahalıydı; ama bilet iadesi ve tazminatı bu biletin parası için kullanacaktım. Saat 11:30’a geliyordu. Rahat rahat St. Pancras’a yetişirdim.

Bekle Beni Manş Denizi

En sevdiğim yolculuk türlerinden biri tren yolculuğu. Metrodan inip St. Pancras’ta “International” ibaresini takip ederken kendi kendime “Tamam bunlar oldu, ama Paris’e trenle gitmek senin hayalindi. Şimdi tadını çıkar.” telkininde bulundum.

Bir de ciddi ciddi “sabahtan beri ne çok şey öğrendim” diyen bir yanım da vardı. Pasaport kuyruğunu beklerken elinde ametist taşı tutan kıza taşın ismini bilip bilmediğini sordum, başka kimseye dokundurmamasını söyleyip takıldım. Dört elle sarıldı. Birileriyle de şakalaştığıma göre tüm yeteneklerime kavuşmuştum. Bir pasaport kuyruğunu geçtik, hemen akabinde bir başka pasaport kuyruğu daha çıktı. Anlam veremedim, anne-kız da anlam verememişti. Tabii sonra idrak ettim ki, Paris’e vardığımda çıkışta pasaport kuyruğu yok. İlki Londra’dan çıkış gişesi, ikincisi ise Paris’e giriş kontrolüydü.

Telefonumu şarja takıp, bizimkileri görüntülü aradım. “Saatlerce havaalanında kalıp bir arpa boyu yol alamadım” diye takılmaya başladım. Trenle gideceğim için herkes rahatladı. Daha trenim kalkmadan ablamın uçağı da iniş yaptı. İlk şoku atlattıktan sonra mevcut duruma o da memnundu.

Sonra?

Sonra resmen Paris’e ışınlandık. Ben çok tatlı manzaralar göreceğimi düşünmüştüm; ama hayal ettiğim kadar estetik bir yolculuk değildi. 🙂 Manş Denizi’nden karanlıklar içinde geçmek yaklaşık 15 dakika sürüyor. Ama Gare du Nord’a inip ablamı gördüğümdeki sarılmamı ilk Türkiye’ye gidişimde bile yapmamıştım. 🙂

Paris’te ise o kadar güzel vakit geçirdim ki, gezi rotalarını ve önerilerimi ayrıca aktarırım. “İyi ki o trene atlamışım.”

Hizmetler: Koçluk almak ister misiniz?

Soru ve görüşleriniz için; İletişim sayfasından ya da yorum kısmından bana ulaşabilirsiniz.

Gare Du Nord - Paris
Gare Du Nord – Paris

4 Replies to “Londra-Paris Yolculuk Dramı :)”

Biraz da siz kar(g)alayın!

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.